Bir yerlerde “Dayım” var.

Üniversite bitti, çıkış belgemi aldım, eve döndüm.
Çevre yok, okumuş kimsemiz yok, ön ayak olacak iş bilir kimse yok.
“Arkanda dayın olacak” derler ya, o dayı hiç yok, olmadı da, istemedim de.

İş nasıl aranır bilmiyorum.
Çekingenim de yapamıyorum, gidip rastgele bir fabrika iş arıyorum diyeyim.

Bütün gün, çıkmamacasına evde oturuyorum. Kitap okuyorum. Boş boş duruyorum.
Bir kaç böyle geçti.

En sonunda annem kızdı, git arkadaşlarına mektup at bari. Evden dışarı çık diye gönderdi beni.
Ben de bir kaç kartpostal aldım postaneye gittim. Kimlere attım bilmiyorum.

Yürüyerek geri dönerken yolda aynı okul farklı bölümden, yalnız adını bildiğim bir arkadaşla karşılaştım.
“Ne yapıyorsun?” dedi
“Hiç” dedim.
Yaptığım buydu “Hiç”

“Çalışmak istemiyor musun?” diye sordu.
İstemez miyim? O zamanlarda hemen herkes yoksuldu, biz onlardan biraz daha yoksulduk.
Kurtuluş çalışmakta.

“Tabi ki çalışmak istiyorum ama iş…” deyince.
“Bak” dedi “şurada bir fabrika var. Adı …”
“oraya git Ahmet Beyle görüş. Seni hemen işe alır” dedi.
O kadar da kesin konuştu.
Ben de sevindim. Gönderen biri var, çat kapı gitmeyeceğim ama, arkadaşın lafı bitmemiş;
“Yalnız” dedi, “Benim gönderdiğimi sakın söyleme, söylersen işe almazlar”
Sebebini sormadım, o da söylemedi.

Hemen fabrikaya gittim, yürüyerek tabi. O zamanlarda “tabanvay” çok moda 🙂

Kapıdaki bekçiye (O zamanlardaki adı bekçiydi, sonradan güvenlikçi oldu)
Ahmet Beyle görüşmek istediğimi ve adımı soyadımı söyledim.
Allahtan bekçi niçin görüşmek istiyorsun diye sormadı, sorsaydı “İş için” diyecektim ve beni usülünce gönderecekti.

Neyse Ahmet Bey beni kabul etti. Doğrudan konuya girdim.
Endüstri Mühendisi olduğumu iş aradığımı, bitirme projemi anlattım. Bilgisayar bilgimi filan söyledim.
Tamam dedi, hemen kalktı ben de arkasından.
Beni fabrikanın içerisine soktu işleyişi anlattı. “Pazartesi gelip üretim planlama müdürü olarak başlarsın” dedi.
Pazartesi gel başla, hem de üretim planlama müdürü hem de yeni mezun acemi biri olarak 🙂
Hayal bile edilemeyecek bir şey.
Neyse sonra da aklına geldi, “peki” dedi, “bizim senin gibi birini aradığımızı kim söyledi?”
Zurnanın zırt dediği yer derler ya 🙂

Hiç dolandırmadan “….. söyledi. Yolda karşılaştık. Buraya gelip sizinle görüşmemi ve kesinlikle kendisinin gönderdiğini söylemememi istedi” dedim.
“Ha evet” dedi. “Kendisiyle kötü ayrıldık. Onun gönderdiği birini işe almam ama boşver, sen pazartesi gel başla” dedi.
Ve lakin işe başladım ve orada epey bir başarı elde ettim.

Sözün özü, “dürüstlükten kim ne kaybetmiş ki ben kaybedeyim.” bu nedenle kaybedilecek bir şey de zaten benim değildir.
İlk işe başlarken elimde çok az bir şey vardı. Onlardan biri de buydu.

Sözün özü2, Siz bir plan bile yapmazken, bir yerlerde sizin için plan yapan var. Yalnız doğru zamanın gelmesi gerekiyor

Toplam Oy Sayısı 2

Leave A Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir