Yıllar önce gazetedeki ilan üzerine bir iş yerine başvurmuştum.
Özgeçmiş götürdüm, mülakat yaptık. Her şey iyiydi, güzeldi ama iş ücret kısmına geldiğinde benim istediğim ücret o şirketin bünyesine fazla geldiği için iş olmadı.
Benim için ücret bantlarını değiştirecek değiller, ben de illa orada çalışmak için almak istediğim ücretten vaz geçemem. Sonuçta olmadı.
El sıkıştık, iyi temennilerle ayrıldık.
Bir hafta on gün kadar sonra o şirketin görüştüğüm tepe yöneticisi beni telefonla aradı.
“Size uygun bir zamanda görüşebilir miyiz” gibisinden bir şeyler söyledi.
Tuhaf geldi ama tamam dedim. Yarın gelirim.
Neyse gittim.
Hoş beşten sonra yine konuya girdi. Önceki teklif ettiği ücreti biraz daha arttırmış ama benim istediğim ücret değil.
Bunun için gelmek biraz da sinir bozucu açıkçası. Kabul etmedim yine.
Teşekkür ettim tam ayrılmak için kalkmak üzere hareket yapacağım;
– Sizin bir arkadaşınız var; Ahmet Kaya (örnek isim)
– Evet var dedim şaşkınlıkla. Söz konusu kişiyi okuldan beri görmedim. Konu nereye gidecek, merak ediyorum. Bir taraftan da arkadaşımı görmedim ama kalpten uzak da değil. Bağlantımız yoktu yalnız.
– O dedi, bizim en çok ürün sattığımız ABC kurumunun satın alma yöneticisi. Bize sizi işe almamız için baskı yapıyor.
– İyi de ben kendisiyle yıllardır görüşmüyorum. Telefonu da yok bende. Nasıl öğrenmiş ki benim buraya başvurduğumu?
O üst yönetici ben oraya ilk geldiğimde benim adımı soyadımı küçük bir kağıda yazmış masasında bulunan kağıt çivisine takmış.
Benim arkadaş da ismimi orada tesadüfen görüp sormuş, olayı öğrenip, bu arkadaşı ben iyi tanıyorum, çok iyidir. Ya işe alırsınız ya da bundan sonra işleriniz çok zorlaşır demiş.İyi bir şey değil elbette.
Her ne kadar ben o işe girseydim çok faydalı olacak olsam da, mevcut bir düzeni sarsmak, özellikle tehdit gibi unsurla hiç hoş bir şey değil.
Zorla bir iş olmaz. Hele böyle bir durumda hiç olmaz.Ben arkadaşın telefonunu aldım. Kendisini aradım. Nerede çalıştığını öğrendim. Yanına gittim.
Ben konuyu anlattım.
Arkadaşım “onlar seni alacak” diyor, ısrarla.
“Senin gibi biri lazım onlara” diyor.Ben de hayır, orada çalışmam dedim. Özellikle bu şekilde hiç çalışmam. Onları arayarak konuyu yumuşat dedim.
Bu şartlarla girsem ne olurdu?
Bir kere işin ahlaki boyutu, haksızlık vs. bir yana,
diğer taraftan da işinizi ne kadar İYİ yaparsanız yapın orada devamlı göze batan, rahatsızlık veren, tehdit şartları hafiflediğinde hemen topun ağzına sürülecek, istenmeyen kişi olacaktım. Yaptığım hiç bir şey takdir edilmeyecekti.“Akıl, insanın içindeki peygamberdir“.
Cafer-i Sadık,
Baskıyla işe girmek
Toplam Oy Sayısı 0
I gotta bookmark this site it seems very helpful very helpful