İşimizi bitirdikten sonra Hindistan’a gelmişken bir de Taç Mahal ‘ı görelim diye havaalanında gidiş dönüş her şey dahil, parasını anlaşarak bir taksiye bindik. Vakit öğlen. Çok da uzakmış Akra. Ancak hava kararırken varabildik. Ben ışık gidecek fotoğraf çekemeyeceğim paniğindeyim. Taksi şoförü ise toprak bir yere çekti otopark parası, şu bu diyerek benim acelemden faydalanmaya çalışıyor. Biraz bağırdım çağırdım yanımdaki arkadaşa yürü dedim. Neyse gittik Taç Mahal ‘a giremedik tabi. Çektiğim fotoğraflar da uzaktan ve karanlıkta olduğu için heba oldu. Bir daha çekme imkanımda olamazdı. Her neyse geri döndük.
Taksi havaalanına geri getirdi. Yine para istiyor. Ben bahşiş olarak biraz daha para verdim ama yine istiyor. Biraz yüksek sesle söylendim şoföre yürüdüm gidiyorum. Şoför benim Sivaslı esmer arkadaşa şeyler anlatıyor fısırtıyla. Arkadaş da kafa sallayıp duruyor.
Şaşırdım tabi “yürüsene” dedim. Yanıma geldi. “Ne anlatıyor” diye sorduğumda:
“Adnan Bey size İngilizce olarak laf geçiremeyince bana Hintçe olarak anlatıyordu” dedi. “Peki sen anlıyor musun” dedim. “Yok ama saygısızlık olmasın diye dinliyorum” dedi.
Sözün özü, bazen rahatlamanız için karşıdakinin sizi anlaması değil dinlemesi önemlidir.