Bir işyerinde üç tane CNC makine geçici olarak taşınıp tekrar eski yerine getirilecek.
Ama makinalar uzun kuyruklu. Yani beslemeleri var.
Reklam yapmamak için marka söylemeyeyim ama pahalı bir Alman markası CNC tornalar.
Türkiye’de de temsilcileri yok. Her birine de 300 bin Euro vermişler.
Makinaların alınalı dört beş yıl olmuş. Şirket temiz tutuyor makinaları. Pırıl pırıllar.
Makinaların kullanıcı el kitaplarına bakmıştım. Hatta makinalar kurulurken misina kullanmışlar. Beş on dakika kadar kafamı zorlamıştı ama sonra neden kullandıklarını tahmin ettim.
Patron “Bu makinalar kurulurken Almanya’dan bir uzman geldi. Her bir makinayı ayarlamak için üç gün uğraştı.
Yine Almanya’dan servis hizmeti isteriz” dedi.
Almanya’dan uzman getirmek demek, uçak, otel ve yemek masrafı hariç günlük 700 Euro demek.
“Almanya’dan birini getirmeye gerek yok biz ayarlarız” dedim.
Patron “Siz yine ayarlayın, makinaları çalıştırmadan önce uzman bakar” dedi.
Yani bu şu demek oluyor; “Siz uğraşın, eylenin ama yapamazsınız. Makinaları da bekleyecek değiliz. Uzman devreye girer makinaları çalıştırır.”
Nezaket içerisinde küçük görme var. Sadece beni değil fabrikadaki mühendisleri.
Ben yine üsteledim. “Buradakiler de mühendis. Biz hallederiz” dedim.
Kafamdan geçen şuydu: İlk kurulum söz konusu olmuş olsa Almanya’dan bir uzman getirmek gerekli, makinenin nesi var, nesi yok onlardan iyi bilen yok. Ancak bu makineler halihazırda yıllardır yerinde çalışan makinalar. Dolayısı ile ilk ayar gerekmiyor.
Gereken yalnız tesviye. Makineler uzun kuyruklu olduğu ve hassas çalıştığı için tesviye işi zor. Büyük ihtimal Alman uzman ilk kurulum için geldiğinde misinaları tesviye için kullanmıştı.
Diğer kısımlar ise kablo ve civata işleri. Kablo kısımları zaten tak, çıkar sonra tekrar taktan ibaret.
Tabi kafamdan geçenleri söylemedim.
Ama yanımda bulunan benden genç ama o işyerinde benden eski olan mühendis arkadaş patronun yanından ayrıldıktan sonra;
Alman uzmanın çok uğraştığını ve başımıza iş açtığımı söyledi.
Pek umursamadım.
Makinalar yerinden taşınacağı zaman makinaları hareket ettirmeden önce ayakların bulunduğu yerlere kılavuz niteliğinde kaynakla bir nevi büyük ama basit fikstürler yaptırdım. Yaptırmadan önce ne düşündüğümü de ustaya net bir şekilde anlattım. Ustanın da hoşuna gitti.
Sonra fikstürleri kaldırıp bir yere koyduk. Makinaları söktük ve taşıdık.
Makinaları sökerken ayrılabilir parçaları gövdeyle eşlenik şekilde markaladık ki bir birinin aynı gibi görünen üç makine var.
Birbirinin aynı gibi görünen dememin nedeni şu marka, model, yıl aynı bile olsa her makinada aşınma, tadilat vs. gibi nedenlerle farklılıklar olabilir düşüncemdendir. Ayrıca kabloları da söktüğümüz yerlerle eşlenik olarak etiketledik. Sonrasında bulmaca çözmek için uğraşmayalım diye.
Aradan yaklaşık 15 gün geçti.
Benim asıl işim farklı. Kendi işimle uğraştığım için unutmuşum. Patron birlikte konuştuğumuz arkadaşı yakalamış ve niye makinaları kurmadınız diye sormuş.
O da soluğu benim yanımda aldı.
Alman uzman getirecektik şimdi ona da yanaşmıyor deyince.
Hayır dedim Alman uzmana gerek yok. Ben yarın bakarım. Sana da haber veririm. Gel birlikte yapalım dediysem de ilgilenmedi.
Ertesi gün makinaların yanına gittiğimde o atölyenin ustası zaten daha önceden yaptırdığım fikstürlerle makineleri yerleştirmiş.
Montaj ve elektrik de tamam.
Ama makinaları çalıştırmamışlar. Çünkü tesviye yok.
Usta da beni görünce hemen geldi yanıma.
“Hadi bakalım nasıl yapacaksın? Yapamazsan ceketimi vereyim” diye de yaşının ve yılların getirdiği tecrübe ve umursamazlıkla şakasını da yaptı.
“Gel” dedim. “Ben makineyi çalıştırmayı bilmiyorum. Sen biliyorsun. Bir tanesinin ayarını birlikte yapacağız sonrakiler sana kalacak.”
Önceki akşam eve giderken “japon pazarına” uğrayıp en ucuz lazer kalemlerden almıştım iki tane.
O lazer kalemi öncelikle düğmesini bantlayıp ışığı sürekli açık hale getirdim. Sonra ustanın yardımı ile tezgahın aynasına bir düz bağlayıp puntayı kontrol ettik. Bir de ters bağlayıp besleyiciyi. Ufak tefek sağından solundan forklift önce vasıtasıyla daha sonra da levye gibi ilkel araçlarla tam ayarını yaptık lazer ışığını olması gerektiği yerde gördük ve makineyi sabitleyip çalıştırdık. Kolaymış gibi anlattım ama iki saat sürdü bu faaliyetimiz.
Sonra ben bıraktım ustaya gittim. İkinci ve üçüncü makineleri usta bir başkasını yanına alarak toplam iki saatte ayarlayıp çalıştırmış.
Makineler bundan sonra 3-4 yıl boyunca tık demeden çalıştı bildiğim kadarıyla.
Riske girdim mi bana sorarsanız girmedim. Çünkü tereddütüm yoktu, başarısız olacağımı hiç düşünmedim.
Ne kazandık, ne kazandım?
Maddi bir kazancım olmadı kesinlikle.
Patronun gözünde de büyümedim. Pek umurumda da değildi zaten.
Zaten bana güveniyordu daha önce yaptığım işler dolayısı ile o güven devam etti. Yani o cephede değişen bir şey olmadı.
Şirket Almana vermediği parayı kazanmış oldu ama o şirketi ilgilendirir. Şirketin yapmış olduğu ciroya kıyasla o da bir kazanç sayılmaz.
Benim kazancım tek kazancım bir anı oldu. O anıyı da şu anda sizlerle paylaşıyorum 🙂
“Bilgi paylaşıldıkça çoğalır” ya da “bilginin zekatı öğretmektir” diyelim ve noktayı koyalım.